Perşembe, Kasım 21, 2002

Günlük

Bugün, Blake Edwards'ın -başoyuncu Peter Sellers- "The Party" adlı filmini gördüm. İyi niyetli ve korkunç sakar bir adamın hikayesi. İlk defa bir komedinin beni bu kadar yorduğunu, bana acı geldiğini gördüm. Böyle bir insan ne yapabilir? Ya bütün hayatı boyunca kendinin ne olduğunu bildiği için kıpırdamadan, tırnağını bile oynatmadan bir köşede oturur; ya da -Peter Sellers gibi- bir kere başlayınca tutamaz kendini artık. Peki bu adam ne yapsın? Benim yaptığım gibi, yıllarca yaşamasın mı? Sonunda tabii, bir kız çıkıyor ve onun kalbini anlıyor. Efendim? Filmin bitişi böyle. Benim hayatımın bir kısmı da böyle oldu. Fakat filim gibi hayat bir yerde bitmiyor. Filmin devamı, Sevin'e Londra'da anlattığım gibi oluyor: Suç ve Ceza'da Marmaledov, sarhoşları heyecanlandıran bir cennet hikayesi anlatır ve sonunda hepsinin içeri alındığını.. cennetin kapısında bekleyen Marmaledov gibi serserilere de "gelin hergeleler siz de.." denir. Sonra.. sonra içerde hadise çıkarıyorlar, masaları devirip aynaları kırıyorlar. Cehaletten, görmemiş olmaktan tabii. Tekrar dışarı atılıyorlar sonunda.

Oğuz Atay
Günlük