Çarşamba, Haziran 23, 2010

masumiyet müzesi

masumiyet müzesi

Bana kalırsa, o gece Füsun, masadan kalkıp yanıma bana yakınlık göstermek için gelmişti. Yanımda sessizce durup, bu sıradan manzaraya bakması da bunu gösteriyordu. Sırf Füsun yanımda olduğu için bana olağanüstü şiirsel gözüken kiremitlerle çinko damlara, dumanı hafifçe tüten bacalara, aydınlık pencerelerdeki ailelerin ev içlerinde hareket edişine bakarken, içimden elimi Füsun'un omzuna koymak, ona sarılmak, ona dokunmak geliyordu.

Ama Çukıucuma'daki evdeki ilk haftalardaki sınırlı tecrübem, bunu yaparsam Füsun'un bana çok soğuk ve sert davranacağını, (neredeyse taciz edilmiş gibi) beni iteceğini ya da bir anda sırtını dönüp gideceğini, onun bu hareketinin bana olağanüstü acı vereceğini ve bir süre karşılıklı küskünlük oynayacağımızı (yavaş yavaş uzmanlaştığımız bir oyun), belki bir süre Keskinlere aksam yemeğine bile gitmeyeceğimi söylüyordu bana. Bunu bilmeme rağmen ruhumun derinliklerinden gelen bir şey beni kuvvetle ona dokunmaya, onu öpmeye, en azından ona yandan yaslanmaya itiyordu. İçtiğim rakının da bunda etkisi vardı. Ama içmeseydim de, bu ikilemi içimde acıyla ve kuvvetle hissedecektim.

Kendimi tutup ona dokunmamayı başarırsam -ki hızla bunu öğreniyordum- Füsun bana daha da yaklaşacak, belki hafifçe ve "yanlışlıkla" o bana dokunacak, belki tatlı bir-iki söz daha söyleyecekti. Ya da birkaç gün önce söylediği gibi "Canını sıkan bir şey mi oldu?" diyecekti. O sırada "Gecenin bu sessizliğini, damlarda gezen kedileri çok seviyorum," dedi Füsun ve ben gene aynı ikilemi içimde neredeyse acıyla hissettim. Şimdi ona dokunabilir, onu tutabilir, öpebilir miydim? Bunu çok istiyordum. Belki ilk haftalarda, ilk aylarda -daha sonra yıllarca düşündüğüm gibi— bana herhangi bir davette bulunmuyor; liseyi bitirmiş, görgülü, zeki bir kızın, zengin ve âşık uzak bir hısmına uygarca ve nezaketle söylemesi gereken şeyleri söylüyordu yalnızca.

Şu anlattığım ikilemle sekiz yıl çok düşünmüş, çok kahrolmuşumdur. Pencereden dışarıya, burada bir resmini sergilediğim gece manzarasına en fazla iki-iki buçuk dakika baktık. Müzegezer bu manzaraya bakarken benim ikilemimi içinde hissetsin lütfen ve Füsun'un bu konuda çok ince ve zarif davrandığını unutmasın.

"Bu manzarayı yanımda sen olduğun için bu kadar güzel buluyorum," dedim en sonunda.

"Hadi, babamlar merak ediyordur," dedi Füsun.

"Sen yanımda oldukça, böyle bir manzaraya yıllarca mutlulukla bakabilirim," dedim ben.

"Yemeğin soğuyor," dedi Füsun ve masaya döndü.

Söylediği sözün soğukluğunun farkındaydı. Ben de masaya dönüp yerime oturduktan az sonra, Füsun kaşlarını çatmayı bıraktı. Tam tersi iki kere tatlılıkla, içtenlikle güldü ve daha sonra koleksiyonuma katacağım tuzluğu bana verirken parmaklarının benim elime iyice değmesine izin verdi, her şey de tatlıya bağlandı.

orhan pamuk
masumiyet müzesi