Cumartesi, Mayıs 31, 2008

pinhan

pinhan
Onu bulduğunda silahsız, savunmasız dikilecekti karşısına; "İşte gönlüm, işte sen," diyecekti, "Vuruşun gayri".

elif şafak
pinhan

Pazar, Mayıs 25, 2008

laplace'in şeytanı

olasılıksız


"Eğer bu parayı havaya atarsam bunun yazı ya da tura gelmesi şansa bağlı değil mi?"

Nava başını salladı.

"İşte burada yanılıyorsun. Eğer bir parayı fırlattığımda bunu etkileyen tüm fiziksel faktörleri hesaplayabilseydik, örneğin elimin açısı, yerden yüksekliği, parayı fırlatmak için ne kadar güç kullandığım, rüzgâr veya hava akımı, paranın alaşımı falan gibi, o zaman yazı mı tura mı geleceğini yüzde yüz bilebilirsin. Çünkü bu para da, diğer her şey gibi, Newton'un mutlak olan fizik kurallarından etkileniyor."

Nava bu sözleri düşünürken bir sigara daha yakmak için durdu. "Belki tüm bunlar beni aşıyordur, ama David tüm bunları doğru hesaplamak olanaksız değil mi?"

"İnsanlar için öyle," dedi Caine. "Ama sırf biz faktörleri hesaplayamıyoruz diye bu parayı attığımda ne geleceğinin şansa bağlı olduğunu söyleyemeyiz. Bunun anlamı şu: Biz insanlar evrenin belli gerçeklerini ölçebilecek becerilere sahip değiliz. Yani, olaylar her ne kadar rastgele görünse de, tamamen fiziksel gerçeklerle koşullandırılmışlardır ve böyle belirlenirler.

Böyle düşünenlerin akımına Determinizm denir. Deterministler hiçbir şeyin belirsiz olmadığına inanırlar; her şey önceki bir sebebin sonucu olarak ortaya çıkar ama biz bu sebebin ne olduğunu bilemeyiz."

***

Bir an için doğanın tüm güçlerinin ve bunu oluşturan tüm varlıkların konumlarını anlayabilen bir canlı olduğunu düşünürsek - ve bunun bu verileri inceleyebileceğini de düşünürsek- aynı anda evrendeki en büyük varlıkları ve en küçük atomları da hesaba katarak bir hesap yaparsa, hiçbir şey belirsiz değildir ve gelecek de, aynen geçmiş gibi, gözlerinin önündedir.


"Yani başka bir deyişle," diye devam etti David, "Laplace evrenin deterministik olduğunu varsaydığı için, biri eğer fizik kurallarını ve bir an için evrendeki her şeyin konumunu bilirse, o kişi olan her şeyi bilebilir ve gelecek tüm tarihi de bilebilir diyor."

"Ama her şeyi bilmek imkânsız," dedi Colleen.

"Hiçbir şey imkânsız değildir," dedi Caine, "ama belirli şeyler olasılık dışıdır, ya da olasılıksızdır." Herkes bu dediklerini düşünsün diye durup kolasından bir yudum içti. "Bilim adamları bu teoriye Laplace'ın Şeytanı diyorlar."

"Neden Şeytan diyorlar?" diye sordu Steve. "Onu rahatsız eden bir şey mi bu?"

"Hayır, bu bir yanlış anlama," dedi Caine. "Bu onu rahatsız etmedi, çünkü o haklı olduğuna emindi. O öldükten sonra bilim adamları 'Laplace'ın Şeytanı' deyişini her şeyi bilebilen, geçmişi ve gelecekte olabilecekleri bilebilecek bir varlığı tanımlamak için kullandılar."

"Bu Tanrı gibi bir şey," dedi Colleen.

"Evet," dedi Caine düşünceli bir şekilde. "Onun gibi bir şey."

Cuma, Mayıs 23, 2008

house always wins

olasılıksız


"Pascal'ın hâlâ matematik ile ilgilendiği dönemde, 1654'de, Chevalier de Mere adında bir Fransız asilzade ona birkaç soru sordu. Bu sorulara ilişkin matematiksel veriler çok ilginçti ve Pascal babasının eski dostu olan bir devlet büyüğüyle, Pierre de Fermat ile yazışmaya başladı.

De Mere aynı zamanda bir kumarbazdı ve o zamanlar popüler olan bir zar oyunu hakkında soru soruyordu. Oyunda dört zar kullanılıyordu. Her seferinde oyuncu dört zar atıyordu. Dört zardan hiçbiri altı gelmezse oyuncu para kazanıyordu, zarlardan bir tanesi bile altı gelirse parayı kasa alıyordu. De Mere böyle bir oyunda kasanın avantajlı durumda olup olmadığını bilmek istiyordu. Yani olasılıklar kasadan yana mıydı?

Eğer bu sınıfta bir tek şey dahi öğrenseniz, bu bile size faydadır: O da şudur," Caine tahtaya gitti ve koca harflerle yazdı.

Olasılıklar HER ZAMAN kasadan yanadır.

Birkaç öğrenci bu espriye güldü. "Peki neden? Bunu bana anlatabilecek öğrencim var mı? Jim."

Caine'in en sevdiği öğrenci oturduğu yerde doğruldu. "Çünkü, eğer olasılıklar kasadan yana olmasa o zaman kasa para kaybederdi ve sonunda kasa kalmazdı."

"Aynen öyle," dedi Caine. "Bana kalırsa olasılık teorisi ortaya atılmadan bile, de Mere'in bunu anlamış olması gerekiyordu; ama Fransız asilzadeler o kadar akıllı olsalardı kellelerinin vurulmasına da izin vermezlerdi.

Her neyse, Pascal ve Fermat gerçekten de - 'cidden öyle miymiş' gibi nidalarla - olasılıkların hep kasadan yana olduğunu kanıtladılar. Oyuncunun yüz oyun oynadığını varsaydılar - 100 atışın 48'inde altı gelmeme olasılığı yüksekken, 52'sinde altı gelme olasılığı daha yüksekti. Böylece olasılıklar kasadan yanaydı: 52'ye 48. İşte olasılık teorisi de böyle doğdu. Fransız bir asilzade dört zarla altı atmamaya çalışmanın akıllıca bir kumar olup olmadığını bilmek istediği için."

Pazartesi, Mayıs 19, 2008

her an her şey olabilir

olasılıksız

Gelin, olasılıktan söz edelim. İlk önce, olasılık dediğimizde en sık akla gelen çekilişlerden, piyangolardan söz edelim.

Amerika'daki en büyük piyangoyu, Powerball'u kazanabilme olasılığı 120.000.000'da 1'dir. Powerball'un ilk oynanmaya başlandığı 1997'den beri elliden fazla insan bu olasılığı alt üst ederek büyük ikramiyeyi kazanmıştır. Onlar, bu gezegendeki en şanslı, en zengin insanlar arasındadır. Onlardan nefret ederim. Ama konumuz bu değil.

Şimdi de düşük-olasılıklı bir olaydan söz edelim: dünyaya dev bir göktaşı çarpacak ve uygarlık yok olacak. Jeofizikçilere göre, her yıl bunun olma olasılığı milyonda bir.

İnsanoğlunun atalarını da hesaba katarsak, yedimilyon yılı aşkın bir süredir bu gezegende varlığımızı sürdürdüğümüze göre, bir göktaşının bugüne kadar bizi yok etmiş olma olasılığı yüzde yedi yüz. Yani anlayacağınız, bir kere değil, yedi kere ölmüş olmalıydık şimdiye.

Ama, çoğunuzun bildiği gibi, insanoğlunun yazılı tarihinden bu yana yok olmadık.

Ne demeye çalışıyorum sizce? Bir göktaşı bizi yok edecek demeye çalışmıyorum. Düşük olasılıklı olaylar hakkında bir yorumda bulunmaya çalışıyorum, kıssadan hisse şudur: Her an her şey olabilir!